“Yakın ve uzak” denilen bu gemide
“Yakın ve uzak” denilen bu gemide
De ki; Bana sadece, sizin İlahınızın ancak bir tek Allah olduğu vahyedildi. Hala Müslüman olmayacak mısınız? Eğer yüz çevirirlerse, de ki: “(Bana emir olunanı, ayırım yapmadan) size eşit olarak bildirdim. Tehdit edildiğiniz şey yakın mı yoksa uzak mı, bilmiyorum.” (Enbiya:108-109)
Bilinçsiz ve Hazırlıksız
Birçok insan bu hayatı nihai varış yerini bilmeden yaşar. Birçoklarının aklı, atalarından ya da dini bağlarından kendilerine aktarılan ya da aktarılmayan şeyler nedeniyle karışmıştır. Ancak, Allah’ın varlığına ve bu dünyadan sonraki hayata dair bilgi, insanların (ki günümüzde bunlara daha ziyade “tüketici” denmektedir) büyük bir kısmının akıllarına ya da ilgi alanlarına girmemektedir. Yani, öbür dünyada karşılaşacakları şeyler bu insanlar için gidecekleri tatil ya da kabaran telefon faturaları kadar önem arz etmiyor.
Dolayısıyla insanlar yaşam okyanusunda yol atmaktalar ama yolculuklarının nerede sonlanacağını bilmezler; o sonun yakın mı uzak mı olduğunu da. Denizde kaybolmuşlardır; hangi istikamete gittiklerini ve hatta bindikleri gemide can yeleği olup olmadığını bile bilmezler!
Bir gelecek haritası ya da güvenilir bir manevi teleskop edinebilmiş olsalardı şoka uğrarlardı. Son Peygamber aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “Eğer, gerçekten Allah katındaki cezayı bilseydi hiçbir mümin Cennete gireceğini ummazdı; ve eğer Allah’ın rahmetinin çokluğunu bilseydi hiçbir kâfir Cennetten ümidini kesmezdi.”
Yaşam Gayem
Ben gençken yaşam gayelerim servet, aşk, şöhret ve itibar elde etmek gibi çok daha dünyevi şeylerdi ama her şey ulaşılamayacak kadar uzak görünüyordu. Tek çözüm gaye için çalışmaktı. Sanki Sözlerin Rabbinin ne buyurduğunu biliyormuş gibiydim:
İnsan için ancak çalıştığı vardır. (Necm Suresi:39)
Kuşkusuz gayretim bana büyük bir başarı getirdi. Bir gitarım, biraz cesaretim, akılda kalır bir adım ve bir hayli ilhamım vardı. Ama sonra hayatın o kadar da düz ilerlemediğini öğrendim. Her yerde baş gösteren sorunlar ve engeller vardı. Ah keşke Sözlerin Rabbinin “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz.” (Bakaras Suresi: 155) buyurduğunu biliyor olsaydım belki kendimi hazırlayabilirdim. Ancak bilmiyordum. Sonra bir kayaya çarptım. Hastaneye yatmıştım ve yolculuğun sonunda ne var diye düşünmeye başladım. Eğer hayat bu kadar kısa olabiliyorsa ana hedeflerden biri şuydu: bu hayatı sonsuz mutluluğu satın almaya yetecek krediyi toplayarak sonsuzluğa taşımak. Manevi kitaplar okumaya başladım. Yazarı Budist olan “Gizli Yol” adında bir kitaptaki bir satır beni çarptı!
“Kişi önce kendisine kim olduğunu sorar, sonra da kendisine mutluluk getirecek ışık yolunda yürümeye başlar ve işte ancak bundan sonra cevabı bulur.”
Yol Başlıyor
Böylece ben de ışık yoluna atıldım ancak sorun şuydu ki çok fazla yol vardı! Hıristiyanlık, Taoizm, Budizm, Astroloji ve Numeroloji’den her biri ilginç bir şey söylüyordu:
“O iyiye ve kötüye, adil olana ve zalime güneş ve yağmur gönderiyor” (İsa: Matta c. 45)
“Başkalarını bilen hikmetlidir. Kendi özünü bilen aydınlanmıştır. (Tao)
“Her şey her şeydir.” (Anaxagoras)
Böylece şarkılarım ve albümlerin araçlarıma dönüştü: “Keşif Yolunda”, “Hiçbir Yerden Kilometrelerce Uzakta”, “Barış Treni” ve “Rüzgar”.
Bir dini ihmal etmiştim. Tevarüs edilmiş önyargılarımdan dolayı favori manevi kitapçılarımda bile onun geçip gitmiştim: İslam! O kadar yakın ancak bir o kadar uzaktı. Ta ki günün birinde Pasifik’e yüzmeye gidene kadar. Şöhretim ve servetim elbiselerim ve diğer eşyalarımla katlanmış plajda duruyordu. Sonra hakikat ortaya çıktı: ölümlüydüm ve boğuluyordum. Peki yalnız mıydım? Kuran’ın bir ayetinden dahi habersiz olmama rağmen şu ayetin gerçekliğini tecrübe ettim:
Onları, (denizde) bir dalga gölgelikler gibi kapladığında, dini Allah’a has kılarak O’na yalvarırlar. Allah, onları kurtarıp karaya çıkarınca, onlardan bir kısmı orta yolu tutar. Bizim âyetlerimizi ise ancak son derece kaypak, son derece nankör olanlar inkâr eder. (Lokman Suresi: 32)
Yeniden Bağlanma
İşte bu, benim her yerde hazır ve nazır olan Alemlerin Rabbine tekrar bağlandığım nokta oldu. Kıyıya yürek dolusu bir şükranla ulaştım. Kuran şöyle der: “Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım” (Bakara Suresi: 186). Bu olaydan kısa süre sonra elime bir Kuran nüshası geçti ve o günden sonra işler netleşti. Artık hakikate dokunabiliyordum. Ancak henüz savaş bitmiş değildi; yapacak çok şey vardı zira değişmek zorundaydım.
Kuran’ın satılan bütün çevirilerini alarak ruhumu ezip duran o mesajdan kaçış olmayan noktaya kadar okudum durdum: “De ki: “O, Allah’tır, bir tektir” (İhlas Suresi: 1). Tabi ki tektanrıcılık kulağa çok basit gelir ancak ben cümlenin geri kalanını okuyana kadar bunun anlam derecesini idrak etmemiştim: “O’nunla birlikte başka hiçbir ilâh yoktur” (Müminun Suresi: 91).
Sonra da bütün peygamberlerin İbrahim’in pak asli dini olan ve fıtri yol olarak bilinen aynı dine mensup oldukları yönündeki inanılmaz keşif geldi. Kısa süre sonra da artık bir karar vermek zorundaydım. Gemim kıyıya ulaşmıştı ve tek yapmam gereken adımı ondan dışarı atmaktı. Değişmeliydim. Hayır, asli halime dönmeliydim, içimdeki çocuğa.
Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. (Raad Suresi: 11)
Değişiklik Yapma Zamanı
Büyüme süreci bir oluş süreciydi. Ancak bazen kişi içindeki o ışığı kaybeder. Hakikat aşikardı ancak başkalarını memnun etmek için sürekli tavizler veriliyordu. İçinizdeki o dürüstlüğe giden yolu bulmak Hakikat ve Huzur’a giden bir başka rotadır.
Olman Gerekeni Ol
Sonsuz yollar gittim
Birçok limanlar gördüm,
Ve bir süre dinlendim buralarda
“Yakın ve uzak” denilen bu gemide,
Olmak zorunda olduğun şey olmak için,
Olduğun şeyi terk etmelisin
Yalnız tek umut rüzgarında yol aldı kalbim
Önündeki gizemli okyanuslar karşısında yıkılmadı
Bırakıp gitmeyenler
Kalmayı seçenler…
Pek hayatta kalamazlar
İster toprak ol ister yıldız
Olmak zorunda olduğun şey olmak için
Asıl olduğun şeye ulaş
Ve çok yollarda yürümüşsen de
Bir yoldan başkası yoktur aslında,
O da senin seçtiğin yoldur
Pisagor Sextus’undan İmam Gazali’ye kadar ortada bir hakikat varsa arada kıl kadar bile mesafe yoktur. Sextus’te şöyle yazar: “Neyi başka her şeyin üstünde tutarsa sana egemen olur, ancak kendini Tanrı’nın hakimiyetine bırakırsın diğer her şeye egemen olursun”.